İnatçılık güçlü olunca anlamlı olur…
DİSK,
Taksim Meydanı konusunda inatçı bir tavır izliyor ama örgütsel gücü olmayan
cılız bir yapı gerçekliği var... Şimdi güçsüz birinin inadının hiç bir harbiye
kıymeti yok, yasak karşısında binasından çıkıp bir kaç metre ilerleyip, üzerine
atılan gazlar ile hemen geri çekilip inadından vaz geçtiğini açıkladığı nice
bir Mayıslar yaşadık...” İnadım inat, her şeye rağmen Taksim’e çıkacağım!”
diyecek gücü yok...
Peki,
DİSK neden böyle bir açıklama ihtiyacı duydu ve bugünlerde dillendiriyor?
Subjektif
siyasi koşul olan CHP yerel seçimi kazandığı için!
Kendisini
o kadar CHP ile özdeşleştirilmiş ki, CHP kazanınca kendisi kazanmış gibi
hissetmiş, o devlet ideolojisi ve tarihi bakış açısı içinde bu tepkiyi
vermiş...
DİSK
tepkisi, algısı CHP ile ortaktır!
CHP,
“hadi siz dillendirin, ben size kefil olurum” demiş!
CHP
ipi ile bir yere gidilmeyeceğini her tarih bilen bilir...
Peki,
CHP gibi her şeyden önce devlet, devletin çıkarı olduğu yerde söz söylenmez,
adım atılmaz, askeri çözümden başka çözüm bilmem anlayışında olan ideolojik
körlük neden Taksim iddiasını ortaya çıkardı?
Çünkü,
AKP artık “topal ördektir” ve onun gücünü test etmek için!
Gerçekten
CHP kurmayları işçileri öne dürüp, kendisi yemeyeceği gazı, işçilere ve
devrimcilere yedirip AKP'nin gücünü mü test edecek?
İşçiler
örgütlü olmayınca, kimden para alıyorsa onun için çalışmaya devam edecek mi?
Elbette,
patron ne derse işçi onu yapar, güçlü bir duruşu olmayınca, güçlü duruş içinde
birey değil, sınıf olmak gerek... Sınıf olmanın birincil koşulu örgütlü
olmaktır...
İşçi
sınıfı karşısında durduğu patronun gücünden daha fazla güçlü mü?
Ona
karşı direnirken diğer işçiler ile dayanışma ağı ördü mü?
Direnişi
“açlık” mı kıracak, yoksa açlığa karşı “direniş ruhumu” büyütecek?
Bugün
birçok işyerinde direniş var, küçük çaplı... Aynı iş kolunda olan diğer işçiler
çalışırken, direniş olanlar çadır önünde yaktıkları ateş eşliğinde halay çekip,
ziyaret eden hiçbir gücü olmayan sol - devrimci partiler ile fotoğraf
çektiriyor...
Soru
şu olmalı; işçiler direniş ateşinde hep yalnız mı kalacak, patronların insafına
mı kaldılar? Birçok patron bedava reklam için işçisini direnişe çıkarıyor,
sonra onlara küçük zamcık yapıp yeniden sessizce işine devam ediyor... Kısaca
PR için ajansa vereceği parayı işçisine veriyor, verdiğini de zaten enflasyon
alıp götürüyor, bu durumda her zaman patron kazançlı, işçi aldığı zamcık ile
baş başa kalıyor...
Konuya dönelim, DİSK ve türevleri neden Taksim inadını dillendirdi bu sene de,
geçen sene gibi "hadi karanfil bırakalım gidip Maltepe dolgu alanına
kutlayalım!" demedi?
Güçsüz,
örgütsüz, sözünün değeri olmayan bir örgüt, ne dediğinin pek önemi yoktur,
sözünün arkasında durabiliyor mu?
DİSK
12 Eylül’den sonraki süreçte arkasında durduğu ve işçi sınıfına kazandırdığı
başarısı olmayan bir örgüt, tek başarısı başkanlarını CHP içinde vekil
yaptırmak!
Bu
sene neler olacağını yaşayarak göreceğiz, çünkü gaz yemek yerine ben izlemeyi
seçenlerdenim. Cumartesi günü Kazancı Yokuşuna karanfil bırakıp ölenleri
anacağım... Bunu bireysel de yapabilirim, 78'liler girişimi ile de yapabilirim,
bu konuda hiç sıkıntı yok, çünkü karanfil bırakmaya devlet bir şey demiyor, bir
arada kitlesel olmaya izin vermiyor...
Hadi
gelecek sene nerede kutlanacak 1 Mayıs çalışmasına bugünden başlayalım!
Sözünü
geçirecek bir güç olunca açıklayalım isteklerimizi...
DİSK,
sözünün eri olup kitlesel olarak çıkamazsa yeniden Taksim'e, niyet olarak
AKP'yi test ederken, işçi sınıfının gücünü AKP/devlet test etmiş olur...
Birilerin
istekleri ile yola çıkmak yerine, kendi isteklerini dillendirip ve almak için,
kavga için yola çıkmak önemlidir...
DİSK
ve düzenleme kurulunun ne dediğinin hiç önemi yok, sol siyasette dergi, parti,
birliklerinde niyetleri ve afişlerde iddialı sözlerinin hiç kıymeti harbiyesi yok,
çünkü hepsinin gücü ortada. Yaşadığımız en yakın zamanda CHP'ye Hatay adayını
bile geri adım attırma konusunda yetersiz kalmış, ırkçı bir adayın seçilmesi
konusunda yetersiz kalmış bir sol siyaset kalkmış şimdi CHP'nin niyetine ve
garantiliği altında Taksim diye iddialı sözler söylemesi ancak taraftarının gaz
altında yiğitçe direnişi gösterir.
Çok
gaz yemek Taksim için kitlesel kutlama yapmayı getirmiyor...
Çok
gözaltında olmak başarı değildir...
Devrimci
marşlarımızı söyleyeceğimiz, güçlü örgütlü olduğumuz gün Taksim 1 Mayıs alanı
olmayı hak etmiş olur...
O güne kadar “her yer Taksim, her yer direniştir”...
Her
direniş alnını Taksim'e döndürmek ve her işçiyi kucaklayan eylemler, her iş
yerini bir direniş alanı yaratmak ile 1 Mayıs gerçek anlamına kavuşur...
"1
Mayıs devrime giden sadece bir yoldur" diyenler için, o yolu açmak ve
oluşturmak için yapılması gerekeni yapmak düşer...
Her
yer Taksim, her yer direniş!
İsmail
Cem Özkan